İlkler hep güzeldir (5)

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Babes

İlkler hep güzeldir (5)

Bu sefer ki çok uzun oldu. sıkılırsanız anlarım 😉
Gözlerimi açtığımda saat 11 civarıydı. Uykum yoktu ama dayak yemiş gibiydim. Vücudumda sızlamayan bir yer yoktu sanki. Etrafıma bakındım. Herşey gayet normal görünüyordu. Dün gece pestilimi çıkaran o 3 erkek yoktu odada. Hafif açık pencereden esen tatlı rüzgar, odanın bunaltıcı sıcağını az da olsa bastırıyordu. yatakta doğruldum. terden sırılsıklam olmuştum. etrafıma bakındım tekrar. kalkıp odadan çıktım. usulca salona geçtim. ev güzelce toparlanmış, yemek masası temizlenmiş. mutfağa geçtim. tüm bulaşıklar itina ile yıkanıp kurulanmış. tekrar salona gidip sessizce baktım boşluğa. kanepenin üzerinde bir kağıt parçasına eğri büğrü yazılmış bir not.
-günaydın. bize yaşattığın muhteşem gece için teşekkürler. sanırım seni biraz yorduk. sabah evi toplamakla uğraşma dedik. yeniden görüşmek dileği ile.
Ali: 053. … .. ..
Harun: 055. … .. ..
Yusuf: 053. … .. ..

Gülümsedim. kanepeye uzandım. gece olanları düşündüm. muhteşemdi gerçekten. artık kendimi tam bir kadın gibi görüyordum. tek sorun, sevdiğim adamın beni 3 erkeğin kollarına bırakıp gitmesi idi. o kanepede uzanırken kararımı verdim. tek kelimelik bir not yazıp masaya bıraktım. “-elveda”

duşa girip ılık suyun tadını çıkardım. sonra yatağı da güzelce topladım. elbiselerimi çantama koydum. sokak kapısından çıkarken eve son kez baktım. kapıyı kitleyip anahtarı kapı altından attım içeri. yolda arkadaşlarımı aradım. buluşup güzel bir gün geçirdik. sonra da bir telefoncuya gidip yeni bir hat aldım. eve yollandım. evdekilerle hoş beş sohbet edip odama geçtim.
soyunup yatağa uzandım. gözlerimi her kapattığımda 3 erkekle yaşadıklarım geliyordu aklıma. istemsizce elimi deliğime attım. ateş gibi yanıyordu. işaret ve orta parmağımı emmeye başladım. iyice ıslandığından emin olunca da deliğime bastırdım. biraz zorlandıktan sonra sokabildiğim kadarını sokup git gellere başladım. diğer elimle de meme uçlarımı sıkıyor, canımı acıtırcasına çimdikliyordum. zevk alsamda böyle boşalamayacağımı biliyordum elbette. masturbasyon yapmayı bıraktım. yüzü koyun uzanıp telefonumla oynamaya başladım. bir yandan da geceyi düşünüyordum tabi. erkeklerin içinde en fırlaması Harun’du. gece boyunca yaptığı şakalar aklıma gelince gülümsedim. “naber” diye bir mesaj attım. anında geri döndü.
-iyilik. aklımdan çıkmıyorsun. aramanı bekledim sabahtan beri
-arkadaşlarla dışarıdaydım. yeni geldim eve.
-görüşelim ister misin?
-çok yorgunum. belki sonra.
-hadi lütfen!
-sonra!!

bu ısrarcı tavırlardan hoşlanmıyordum. samimi de gelmiyordu ayrıca. sonra samet aradı. sessize aldım. mesaj attı. okumadan sildim. hattımı çıkardım. yeni hattı taktım. diğerini kırdım. pikeyi üzerime çekip uyumaya başladım. gözümü açtığımda saat 2 civarıydı. terden yapış yapış olmuştum yine. mutfaktan bir bardak su alıp odama geçtim tekrar. bilgisayarı açıp messenger’ı açtım. Samet’den sayısız mesaj. şöyle bir göz gezdirdim. sana ne yaptımlar, özürler, lütfenler. engelle,sil.

cinselliği çok sevsemde, biraz ara vermenin iyi olacağına karar verdim. öyle de yaptım. yaz bitti, okullar açıldı. son senemde okulum beni staj için bir işletmeye gönderdi. işyeri sahibi Selim Bey ile oturup konuştuk. neler yapmam gerektiğini, stajer olarak nerelerden sorumlu olduğumu anlattı. iyi giyimli, tane tane ve ne konuştuğunu bilen, kalıplı, saçlarını 1 numara traş ettiren esmer 40’lı yaşlarda biri. staja ilk başladığımda çay kahve servisi yapıyor, fotokopi çekiyor, ofis boy kıvamında dolanıyordum. zaten fazlasını da beklemiyordum. stajdı neticede. boş kalan zamanlarda da, muhasebe ve alım satım işlerine bakan bayanın yanında bişeyler öğrenmeye çalışıyordum. söylemesi ayıp, biraz kafam çalışır bu işlere. stajın ikinci döneminde baya baya hesap kitap tutan bir durumdaydım. firmanın işleyişini de öğrenmiştim. bir sabah işe geldiğimde muhasebeciyle patronu tartışırken gördüm. üzerime vazife olmadığını düşünerek kulak asmadım fazla. fakat bir kaç dakika sonra patron hışımla odadan çıkıp birşey söylemeden ofisi terketti. ardından da muhasebeci. öylece kalakaldım. kendi işlerime baktım. öğleden sonra patron geldi. beni odasına çağırdı. muhasebecinin işi bıraktığını. yeni birini bulana kadar benim yardımcı olmamı istedi. okulumla görüşeceğini, ders günleri de burada çalışmamı isteyeceğini söyledi. tabi bunun karşılığı maaş da alacaktım. elbette dedim sakince. bu duyduğuna sevindi. sınav haftaları hariç sürekli gitmeye başladım. bazen akşamları da kalıyordum. akşam saat 10-11’e kadar çalıştığım oluyordu.

Nihayet 1.5 ay sonra filan işten anlayan biri başladı muhasebe bölümüne. sonunda ben de rahatlamıştım biraz. firmada bizden başka sevkiyat kısmında çalışan 4 kişi daha vardı. hepsi genç temiz çocuklardı. içlerinde Nihat isimli birisi vardı ki, gerek tip olarak gerek arkadaş olarak çok hoşuma giden birisiydi. 18 yaşında, okulu yarıda bırakmış. okumayı vakit kaybı olarak gördüğünü söyledi sonradan. yağız, temiz yüzlü bir çocuktu. öğle aralarında sürekli muhabbet ediyorduk. kızlardan filan bahsediyor, hoşlandığı kızları anlatıyordu. ben de hiç ilgim alakam olmadığı halde sallıyordum bişeyler 🙂 tam bir heteroseksüel olduğunu düşünüp bi süre sonra da Nihat’ı kafalayamayacağımı anladım ve sadece normal arkadaş gibi davranmaya başladım.

Bir cumartesi akşamı işlerimi geç de olsa toparlamıştım. arkadaşlar arayınca da biraz aceleyle çıktım. muhabbet arasında fakslamam gereken bir faturayı göndermediğimi hatırladım. pazar günü öğleye doğru işyerine doğru yola çıktım. Firma normalde pazar günleri tatildi. ama yedek anahtarım sayesinde içeri girebiliyordum. firmanın önüne geldiğimde patronun arabasını gördüm. depo kısmından girdim. üst kata çıktım. kapıyı açtığımda duyduğum sesler beni şok etmişti. kesik kesik, ahh ve ohh sesleriyle karışık inlemeler. ne yapacağımı bilemeden kalakaldım öylece. ayaklarımın ucuna basarak sesin kaynağına doğru ilerledim. patronum Selim Bey’i, Nihat’ı masasına yatırmış ve içinde gidip gelirken gördüm. nefesim kesilmişti adeta. içimden küfrettim. sürekli birilerini düşüzürken yakalıyordum. onları değil kendimi zor durumda bırakıyordum sanki. açık kapının kenarından bakmaya cesaret ettim tekrar. Selim Bey’in iri sayılabilecek siki bir piston gibi Nihat’a girip çıkıyordu. ikisi de terden sırılsıklam olmuş, kendilerinden geçmişlerdi adeta. o kadar tutkulu, o kadar şehvetli öpüşüyorlardı ki, ben şimdiye dek hiç öpüşmemişim diye düşündüm o an. Selimin dudaklarından fırsat buldukça çığlığımsı inlemeler eşliğinde aldığı zevki gösteren Nihat’ın çıkardığı gürültüyü fırsat bildim. usulca dış kapıya yönelip sessizce kapıyı açtım. dışarı çıkıp bir süre bekledim. sonra, sanki ilk kez giriyormuş gibi oldukça sesli bir şekilde kapıyı açtım ve sertçe vurarak kapattım. bu sırada patronun odasının da kapandığını duydum. hiç bişey olmamış gibi ofise geçtim. ilgili faturayı buldum ve faksladım. tam çıkarken patron kapıyı açıp seslendi. “-hayırdır?” diye sordu. faturayı filan söyledim. sakin görünmeye çalışıyordu ama göğsü körük gibi inip kalkıyordu. terden ıslanmış başı, kıpkırmızı olmuş yüzüyle beni tartıyordu sanki. ayak üstü lafladıktan sonra izin isteyip çıktım. Selim’ı da gözüme kestirdim tabi 🙂

yarım saat sonra Nihat aradı. hoşbeş muhabbet sonrası buluşalım mı canım sıkılıyor dedi. olur tabi dedim. sakin bir kafede buluştuk. sağdan soldan muhabbet ettik biraz. sigara üstüne sigara yakıyordu. “sorun mu var? çok sigara içiyorsun” diye sordum. “canım sıkkın biraz. öğlen bi mesele oldu. ona bozuğum” dedi. anlatmasını istedim, kız arkadaşımla kavga ettim deyip geçiştirdi. sen ne yaptın diye sordu. ofise gittiğimi, fatura faksladığımı, patronla karşılaştığımı söyledim. “ne işi varmış ki pazar günü orada” dedi. adam işyeri sahibi, ne isterse yapar deyip güldüm. benim rahat tavrım onu da rahatlattı. 1 saat filan oturduk. sonra kalkıp vedalaştık. ben de canı sıkılsın istemiyordum zaten.

Selim’i gözüme kestirmiştim. artık duşta kendimi okşarken, yatakta vücudumla oynarken hayalimde onun iri vücudu, sert kalçaları ve güzel penisi vardı. pazartesi sabahı kirli beyaz keten pantolonumu giydim. kalçalarımı sımsıkı saran bir pantolondu. üzerime de aynı renkte gömlek. üstten 3 düğme açtım. doğruca ofise gittim. amacım Selim’i etkilemekti elbette. yeni muhasebeci yılışık bir herifti. saçma sapan bir bıyığı, nefes aldıkça sürekli inip kalkan yağlı bir göbeği vardı. ofise girdiğimde “ooo, çok afillisin bugün, akşama iş var heralde “diye laf attı. “yok be ne işi, giyecek pantolon kalmamış mecbur bunu giydim” diyerek salladım. ama boş konuşmaya devam ediyordu. ofis içinde dolanırken arkamı her döndüğünde gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. aniden ona doğru döndüğümde bakışlarını yakalıyordum (merak etmeyin, onunla beraber olmadım 🙂

Neyse, Selim Bey saat 12 gibi ofise geldi. iş durumuyla ilgili ufak bir bilgi aldı. odasına geçti. sonra arayıp “bir nescafe yapar mısın, kendime gelemedim” dedi. hemen mutfağa gidip istediği gibi hazırladım nescafeyi. odasına girdim. masaya bıraktım. tam çıkarken birşey sormak üzere arkamı döndüm. kalçalarıma kilitlenmiş bakışlarını yakaladım. “x firması mutabakat istiyor, kontrol edelim mi yoksa mutabık yazısı yazayım mı?” diye sordum. bozuntuya vermeden getir bir kontrol edelim dedi. hemen içeriden listeyi getirdim. karşısına geçip misafir koltuğuna oturdum. kahvesini alıp o da karşıma oturdu. ben listeyi okudukça “hmm hmm” diye onaylıyordu. sehpahada duran kağıtları okurken öne doğru eğilmiş, gömleğimin açık düğmelerinden görünen tenime bakıyor mu acaba. göz ucuyla baktım. hayır gözleri önündeydi. içimden küfrediyor. acaba hiç mi ilgisini çekmiyor diye hayıflanıyordum. mutabakat kontrolü bitti. odadan çıktım.

akşam işten çıkarken patron arkamdan geldi. “atla seni de götüreyim gittiğin yere” dedi. ikiletmedim. bindim arabaya. yolda sohbet ettik. “çalışanım olsa bu kadar memnun olmazdım senden. okul sonrası da çalışmanı isterim. hem düzenli maaş alırsın. okulun bitince de devam edersin çalışmaya” diyince sevindim. gururum okşandı. “senin gibi kafası çalışan biri kolay bulunmuyor” derken elini bacağıma attı, yukarı aşağı hafif hareketlere “helal sana be” dercesine sıvazladı. elleri ateş gibiydi. yaktı dokunduğu yeri. bir süre çekmedi elini bacağımdan. hafif hafif baskı yapıyordu sanki. veya ben öyle hissettim. evin önüne varınca aracı çekti sağa. vedalaştık. eve girer girmez kendimi odama atıp çırılçıplak soyundum. yanıyordum. kalçalarımı duvara dayadım. sanki arkamda selim varmışcasına kalçalarımı duvara vuruyor bir yandan göğüslerimi sıkıyordum. bu ateşi dindirmem lazımdı. harun’u aramayı düşündüm. sonra vazgeçtim. ertesi gün noktayı koymalıydım bu işe.

sabah erkenden kalktım. içimi güzelce temizledim. duşumu aldım. çilek esanslı parfümümü bileklerime ve boynuma sıktım. buz mavisi daracık pantolonumu giydim. tiril tril bir tişört geçirdim üzerime. evden çıktım. 15 bilemedin 20 metre gitmeden bir korna çaldı dibimde. bi de baktım o. eliyle gel işareti yaptı. bindim hemen. acayip derecede heyecanlanmıştım. bir süre oradan buradan konuştuktan sonra, “çok hoş bir koku ama pek erkeklere uygun değil sanki” diyince kızardım. yutkundum. “hoşuma gidiyor kokusu, erkek veya bayanlar için olmasını umursamıyorum” diyiverdim. bir kahkaha attı, “hoşuna giden herşeyi yapmak ister misin” diye sordu tok sesiyle. “elimden gelen herşeyi” diye yanıtladım. bana baktı baştan aşağı süzdü. bileğimden tuttu hafifçe. burnuna götürüp derin bir nefes çekti. “harikaymış” dedi. neşeli bir ses tonuyla “öyle değil mi” diyerek ortamda ki elektriği düşürmeye çalıştım. artık ikimizden biri konuya girsin istiyordum. Selim’i bir başka erkekle görmüştüm zaten. ama yine de ters tepki verebilirdi. en fazla staj yanar diye aklımdan geçirdim bir an. cahilce bir cesaretle, “Sizin parfümünüz de harika kokuyor” diyip emniyet kemerimi çözdüm. boynuna doğru uzandım. dudaklarım tenine değercesine yaklaştım. derin bir nefes çektim. elimi kasığına yakın bir yerden baldırına koydum destek almak istercesine. aracı yavaşlattı. yavaşca yerime doğru otururken elini elime attı. sımsıcak aletinin üzerine koydu. gözlerimi kapatıp arkama yaslandım. aletinin olduğu bölgeyi yavaşça okşamaya başladım. parmaklarımla sikinin olduğu hattı belirleyip o cizgide elimle git gel yapmaya devam ettim. siki o kadar şişmişti ki, pantolonunu zorluyordu. aracı ani bir manevrayla ter istikamete çevirdi. gazı kökledi. “bana gidelim” dedi, “olur” diye yanıtladım. 10 dakikada evinin önündeydik. asansöre bindik, kapının kapanmasını beklemeden dudaklarına sokuldum. belimden ve boynumdan sıkıca kavrayıp öpmeye başladı. nefesim kesildi, dizlerimin bağı çözüldü adeta. dairenin bulunduğu kata geldiğimizi farketmedim bile. zorla da olsa kapıyı açıp asansörden çıktık. elimi bırakmadan dairesine geldik. yine içeri girer girmez öpüşmeye başladık. boynumu kulak memelerimi emiyor, dilinin değdiği yerleri alevler içinde bırakıyordu. ellerim kemerinin tokasını buldu, aceleyle çözdüm kemerini ve pantolonunun düğmelerini, iki yanından tutup iç çamaşırıyla birlikte yavaşça aşağı doğru çektim. açığa çıkan oldukça iri sikini ağzıma alıp delicesine emmeye başladım. kapkara, kalın damarlı bilek kalınlığında bişey. emerken kendimi kaybettim resmen. salyalarım çenemden boynuma doğru süzülüyor içime giriyordu.ağzımın içinde taş gibi olmuştu iri yarrak. koltuk altlarımdan kavrayıp ayağa kaldırdı. tişörtümü çıkardı hışımla. boynumu göğüslermi kalın dudaklarıyla emerken pantolonlarımızdan kurtulduk. çırılçıplaktık artık. bir adım geriye gittim. tepeden tırnağa süzdüm erkeğimi. yunan heykeli gibiydi. heybetli, güçlü. incecik belimden kavradı tekrar. dudaklarımı öpmeye başladı. buna öpmek denemezdi aslında. dudaklarım ağzında kayboluyordu. sımsıkı kavradı kalçalarımı. önce tek bacağını tutup beline kadar çekti. sonra diğerini. tek hamlede kucağına aldı beni. yatak odasına doğru giderken öpüşüyorduk hala. ben kucağındayken oturdu yatağa. meme uçlarını parçalarcasına dişliyordu. canım yanıyor ama tuhaf bir zevk alıyordum aynı zamanda. omuzlarını okşarken “orası çok fena moraracak” diye kikirdedim. dudaklarını göğüslerimden ayırıp gözlerime baktı, “çok tatlısın, harikasın” diyebildi nefes nefese. siki altımda bir yılan gibi hareket ediyor, başını sokacak bir yuva arıyordu sanki. kucağından süzülerek yatağa geçtim. kalçalarımı havaya dikip onu davet ettim. kalçalarımı iki ayırıp kafasını arasına gömdü. deliğimi dilliyor, iyice ıslatıp baş parmağı ile yokluyordu. parmağı girince hızlı hızlı sokup çıkarmaya, ara sıra açılan boşluğa dilini sokmaya başladı. çok zevk alıyordum böyle yapmasından. sonunda beklediğim an geldi. deliğimi son bir kez dilledikten sonra okkalı bir tükürük bıraktı. sikini sıvazlayıp deliğime bastırdı. hiç acele etmeden sadece başıyla git gel yaparak bastırıyordu. bu işi biliyordu. kim bilir altına aldığı kaçıncı kişiydim. başı içime girdiği anda önce hafif bir sızı hissettim. defalarca koca koca yarrakları yiyen ben, sanki ilk kez yarrak yiyordum. her seferinde biraz daha sokup geri çıkarıyor sonra tekrar yükleniyordu. nasıl bir yarraktı böyle. içime girdikçe sanki deliğim iki yandan ayrılıyormuş gibi hissettim. çarşafı sıkmaya başladım. son hamleyi yaptığımda içimde bir yere oturdu sanki. derin bir oh çekti. “devam et” dedim istekli bir ses tonuyla. kartal gibi kavradı belimden, siki içimdeyken kalçalarımı iyice indirdi aşağı. yavaş yavaş sokup çıkarmaya başladı. hareketleri an be an hızlanıyordu. ritmini bulmuştu artık, oldukça sert hareketlerle girip çıkıyor, odanın içi şaklamalarla inliyordu. sadece oda değil, aldığım zevkten bende inliyor, “daha hızlı, daha sert” diye emirler veriyordum. ayaklarımı uzattım, o da üzerime uzandı. tüm ağırlığı ile sikini sokup çıkarıyordu. sırtım boynum öpücüklerinden nasibini alıyordu tabi. dakikalar sonra dizlerinin üzerinde doğruldu. dört ayak pozisyonuna getirdi beni. omuzlarımdan sıkı sıkı kavradı, daha sert ve hızlı bir şekilde beni sikmeye devam etti. “offffff boşalıcam ben” diye inleyince “ben de” diye karşılık verdi. kendimi daha fazla tutamazdım. yatağın üzerine boşalmaya başladım. zevkten kasılıyor, sikini de içimde hapsediyordum. kükrercesine ve sert bir şekilde bağırmaya başladı. omuzlarımı öyle sert sıktı ki kopartıcak sandım. son kez köküne kadar soktu. kasıkları kalçalarıma yapıştı. kilitlenmiştik sanki. tüm ağırlığı ile üzerime yığıldı. en derinlerime akan döllerini hissediyordum. ikimizde sırılsıklam olmuştuk. içimden çıkmadan yanıma devrildi. göğsümden ve belimden kavradı beni. henüz sertliğini koruyan siki hafifçe içimde gidip geliyordu. başımı cevirdim güçlükle. dudaklarımı öpmeye başladı yine. dakikalar sonra nihayet küçülmeye başlayan siki çıktı içimden. dölleri içimde kalsın istiyordum bu sefer. yüzükoyun döndüm yatakta. elini kalçama attı. iltifatlar ediyor, ne kadar şanslı bir erkek olduğundan bahsediyordu. o gün akşama kadar çıkmadık yataktan. seks yapmadık. ama seviştik, öpüştük. uzun uzun kendimizden bahsettik. hayattan, yaşanılan şeylerden. seni bırakamam artık derken, bırakılmak isteyen kim diye gülümsedim…

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Bir yanıt yazın