Bir İnterseks Hikayesi: ŞEY

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Bbw

Bir İnterseks Hikayesi: ŞEY
Bundan otuz yıl kadar önce, Ege’nin -adını söylemek istemediğim- bir kıyı kentinde dünyaya gözlerimi açtım. Doğduğum yer küçük bir yer olduğundan orada yaşayanlar için ben daha önce görüp duymadıkları bir “şey”dim. Hayatlarında benden önce “interseks birey” diye bir kavram hiçbir zaman olmamıştı. Babam balıkçılıkla uğraştığından doğduğum sırada denizdeymiş. Doğumumda annemin yanında sadece Mesude teyzem varmış. Hem babam balıkçı olduğundan, hem de Deniz ismi biraz da çift cinsiyetli bir isim olduğundan bana bu ismi önermiş doğumu yaptıran doktor. Annem hem kukum, hem de pipim olduğu için hemen beni ameliyat ettirip kukumu aldırmayı istemiş. “Çocuk buluğ çağına girene kadar ona müdahale edemeyiz Zahide hanım” demiş doktor anneme, “Vakti geldiğinde o ne olmak istediğine karar verir, ona göre de ameliyatını yaparlar”. Mesude teyzem de anneme, “Abla bu çocuğun kukusu pipisinden daha büyük sanki, bu haliyle olsa olsa kız olur zaten ileride”, demiş. Beni eve getirdiklerinde hemen babama göstermişler. Babam da pipim olduğunu görünce “Ben kız çocuğu falan istemiyorum. Adını Çetin koyacağız”, demiş ve adımı Çetin koymuşlar…

Annem oldum olası evhamlı bir kadın olduğu için babama, “Vakit geçirmeden bu çocuğu ameliyat ettirmemiz şart Kazım”, demiş babama. Bunun üzerine beni apar topar başka bir hastaneye götürmüşler, oradaki doktorlar beni ameliyat ederek, vücudumu “erkek yapmaya yarayacak” hormon kokteylleri içeren iğneleri daha bebekliğimden itibaren kıçıma vurmaya başlamışlar. Oradaki doktor, “Bu iğneleri çocuğunuza erişkinliğe ulaşana kadar vurdurmanız gerekebilir”, demiş annemle babama. İlkokul öğretmeni olan Mesude teyzemin rahmetli kocası da balıkçıymış. Tahir enişte, bir gün o zamanlar daha sekiz yaşında olan kızları Belkıs’ı da yanına alarak denize açılmış. Hava kötüleşmiş, deniz patlamış. O gün teyzem hem kocasını hem de kızını fırtınada kaybetmiş. Teyzemin kendimi bildim bileli bana baş başa kaldığımız zamanlarda hep “benim güzel Belkıs’ım” dediğini hatırlarım. Ben de Mesude teyzemi çocukluğumdan beri çok severim. Bana annemden daha çok emeği geçen bu kadın, kocası ve kızını kaybettikten sonra bizimle aynı evde yaşadığından birlikte en fazla vakit geçirdiğim kişiydi. Öz annemiş gibi benimle oyunlar oynar, bana masallar filan okurdu. Derken kasabadaki okulda sınıf öğretmenim de olmuştu teyzem.

İlkokula başladıktan bir kaç yıl sonra karnımda şiddetli ağrılar ve kramplar hissetmeye başladığım bir gün, teyzem beni apar topar hastaneye götürdü. Bir süre sonra annemle babam da hastaneye geldiler. Hastanedeki doktor onlara bu ağrı ve krampları, kukumun ameliyatla kapatıldığı için yaşadığımı anlatmış. Adet kanımın vücudumdan atılmak yerine karın boşluğuma dolduğunu, acilen yeniden ameliyata girmem gerektiğini söylemiş. Sonra da apar topar ameliyata girdim, o gün yaşadığım korkuyu hala unutamam. Doktorlar karın boşluğumdaki adet kanını boşaltmışlar ve yeni hormon iğneleri vermişler. O gün doktorların ameliyat sırasında yaptıkları “önemli bir müdahale” hakkında sadece teyzem ve babamı bilgilendirmişler ama anneme ve tabi henüz bir çocuk olan bana bundan özellikle söz etmediler. Annemle babamın arası o günden sonra giderek kötüleşti. Teyzemin de bir başka öğretmenle evlenip kasabadan ayrılmasıyla annem kendini daha yalnız hissetmeye başladı. Çünkü artık tek başına benim gibi bir ucubeyle(!) uğraşmak zorundaydı. Mesude teyzem bana gittiği şehirden her bayramda, yılbaşında ve doğum günümde bana kart atar, “Benim güzel Belkıs’ım seni çok özledim”, yazardı. Ben de ona mektuplar yazar, resimler yapar yollardım.

Ortaokula başladığımda artık Çetin olmaya alışmıştım. Okul arkadaşlarım da bana Çetin diyordu zaten. Diğerlerinden neden ya da nasıl farklı olduğumu bana kimse anlatmamıştı o güne dek. Merak edip de başka bir erkeğin penisine bakmamıştım ama bazen kendime dokunmak hoşuma gidiyordu. Ben de babam gibi denize düşkündüm ama balık tutmaktan çok yüzmek daha çok hoşuma gidiyordu. Bir gün televizyonda senkronize yüzme şampiyonasını izlerken, suyun içinde su perileri gibi oynaşan yüzücülerin pırıltılı mayolarını görünce çok hoşuma gitmişti. Akşam eve gelen babama bu mayolardan istediğimi söylediğimde bana, “Erkek adam öyle mayo giymez Çetin!”, demişti sertçe, “Bir daha sakın duymayayım böyle şeyler!”. Odama gidip saatlerce ağladığımı hatırlıyorum. Bunu gören annem ertesi gün beni elimden tutup çarşıya indirdi, babamdan gizli üzeri balık pulları gibi yanar döner pullarla kaplı, kollarının kenarları fırfırlı bir kız mayosu aldı. “Bu mayoyla sakın ha sakın denize inmek yok Çetin. Bunu aldığımı baban bir görürse var ya senin o küçük pipini keser kediye veririm”, demişti annem. Açıkçası umurumda bile olmazdı, ne işe yaradığını bile anlamış değildim pipimin ne de olsa. Çok mutluydum. O gün eve gider gitmez mayoyu üzerime heyecanla nasıl geçirdiğimi, aynanın karşısında nasıl saatlerce durup kendimi seyrettiğimi anlatsam da inanmazsınız…

Okulda Ceyda adında çok iyi geçindiğim bir de kız arkadaşım vardı artık. Şarkıcı olmak isteyen bu kız benim de kanıma girmişti. Bütün gün tenefüslerde o zaman meşhur olan ne kadar şarkı varsa hepsini bağıra çağıra söylerdik beraberce. Bazen Ceyda benimle evimize de geliyordu, o zaman annemin dolaptaki kıyafetlerini, ayakkabılarını, takılarını filan da kullanıyorduk. Bir gün eve erken gelen babam beni Ceyda’yla sahne olarak kullandığımız salondaki koltuğun üzerinde annemin kıyafetleri içinde şarkı söylerken yakalayınca öyle bir öfkeyle bağırdı ki bana, ne olduğunu hiç anlayamamıştım. Altı üstü eğleniyorduk. Ceyda zaten korkudan hemen apar topar evden kaçtı, babamdan korktuğu için de bir daha da bize gelmedi. Sadece okulda ve denize indiğimizde görüşüyorduk. Babam birkaç hafta sonra bana bir tane bağlama almıştı. “Madem müzisyen olmak istiyorsun, bununla uğraş, bunu çalmayı öğren”. Ne yalan söyleyeyim ki bağlama hiç ilgimi çekmemişti… O yıl Ceyda’ya bisikletle okuldan eve dönerken bir minibüs çarptı. Ceyda’nın hem vücuduna, hem de yüzüne bir sürü dikiş atılmıştı. Doktorlar, “Yüzündeki izler kalabilir, ileride estetik olursun”, demişlerdi ona. Evinde ziyaretine gittiğim Ceyda bana şarkıcı olma hayalinin artık imkansız olduğunu söyledi, sarılıp ağladık beraber. Ama sonraki günlerde ona hep en büyük hayalini anımsattığım için de benden giderek uzaklaştı.

Bir gün eve döndüğümde annemle babam salonda yüksek sesle tartışıyordu. “Benden bunca yıldır neden sakladın bunu Kazım!!!”, diyordu annem, “Şimdi ne olacak? Ne diyeceğiz elaleme?!!!” “Sen demedin mi bana bu çocuğu hemen ameliyat ettirelim diye?!!”, diye bağırıyordu babam, “Şimdi suçlu ben mi oluyorum Zahide? Ben mi doğurdum bu çocuğu bu haliyle?!”… Salona girdim, “Ne varmış benim halimde?”, dedim. Annem ağlamaya başlamıştı. Biraz sakinleştikten sonra bana herşeyi anlattılar. Adet kanım karın boşluğumdan alındığı operasyon sırasında doktorların aslında “hamile” de olduğumu fark ettiklerini ve bebeğimi de rahmimle beraber aldıklarını söyledi annem. Yani ben tam bir hermafroditmişim. Yani yarı yarıya erkek, yarı yarıya dişi. Ne tam erkek, ne de tam dişi. Bu çok nadir görülen bir durumdu. Bu şu anlama geliyordu, kendimi hamile bırakabilecek kapasiteye sahipmişim o zaman. Bebeğim doğsa bile yaşamazmış ama zaten, ayrıca kısır olurmuş. Annemle babamın bedenim üzerinde bu şekilde kararlar alıp bana yıllarca acı çektirmesini artık kabullenemeyecektim. Mesude teyzemi arayıp onunla kalmak istediğimi söyleyip nihayet bana anlatılan gerçeklerden bahsettim. O da bana bunları zaten çoktan beri bildiğini söyleyince sanki hayatımda güvenecek kimsem kalmamış gibi yapayalnız hissetmiştim.

Annem ve babama artık hormon ilaçlarını asla almayacağımı, beni hemen ameliyat ettirip eski halime getirmek zorunda olduklarını yoksa evden kaçacağımı söyledim. Ne yazık ki yapılan operasyonun geri dönüşü yokmuş ama sonrasında en azından hormon ilaçlarını almayı bıraktım. Lise yıllarında ilaçları bıraktıktan sonra vücudum yeniden -başka bir şeye- dönüşmeye başlamıştı. Göğüslerim büyümüş, kalçalarım da yuvarlaklaşmıştı. Lise bitti ve ben yaşadığım bu şeyler yüzünden üniversiteyi bırakın üniversite sınavına bile giremedim. Lise bitince de kasabaya açılan ilk alışveriş merkezindeki kadın giyim mağazalarından birinde işe girdim. Önceleri her şey yolundaydı, para kazanmaya başlamıştım. Kendime istediğim ufak tefek şeyleri satın alabilecek duruma gelmiştim ama ben paramı biriktiriyordum. Nadiren mağazadan “anneme alıyorum” diye parlak ve pırıltılı kumaşları olan giysiler aldığım da oluyordu. Bir gün mağaza kapandıktan sonra kabinlerden birinde beğendiğim kıyafetlerden birini denerken iş arkadaşlarımızdan Vedat beni gördü. Vedat, nasıl desem, şeytan tüyü olan bir çocuktu, beni çok etkilerdi. Etrafımdayken nefes alış verişim değişirdi, elim ayağıma dolaşırdı. Ondan hoşlandığımın farkında bile değildim.

“Oooo yakışmış”, dedi sırıtarak. Kabine girip elbiseyi düzeltirmiş gibi yaparak göğüs uçlarıma dokundu. Gözlerine baktığımda başım dönüyordu. “Kadın kıyafetleri giymek hoşuna mi gidiyor Çetin?”, diye sordu. Önce ne diyeceğimi bilemedim ama sonra cesaretle “Evet”, dedim. Ona güvenmek istiyordum çünkü hiç arkadaşım yoktu. İlk defa özel durumumu işyerinden birine anlatmıştım, tabi o anda bilmiyordum ama bu hayatımda yaptığım en büyük hataydı. Vedat bunu hemen beraber sürekli halı saha maçına gittiği, aynı mağazaa çalışan Süha’yla Erdal’a anlatmıştı. Bir gece iş çıkışında üçü birden yolumu kesti, birden kollarıma girip beni zorla Süha’nın babasının arabasına soktular. Önce şaka yapıyorlar sandım ta ki Süha, “Senin amın da varmış Çetin doğru mu bu?”, dedi bana. O anda başımdan aşağı kaynar sular indi sanki. Erdal, “Hem amın var, hem de bize vermiyorsun, arkadaş değil miyiz biz lan?”, dedi gülerek. Erdal, “Seni sikersek hamile kalır mısın, kalmaz mısın?”, diye soruyordu, “Öğrenmek ister misin?…”. Vedat da onların bu hayvanlıklarına gülerek, “Sırayla sikelim, tadı nasılmış o amın bir tadına bakalım”, diyordu. Arabayı ıssız ormanlık bir yere çektiler. Bu arada ağzımı, ellerimi ve ayaklarımı koli bandıyla sıkıca bantlamışlardı. En irileri olan Erdal beni omuzlayıp arabanın kaportasına yüzü koyun yatırdı, pantolonumu aşağı sıyırdı. “Offf, ne göt varmış bunda be!”, dedi. Tam bir orospu çocuğu. Biraz sonra vajinamda şiddetli bir acı hissettim, parmağını içime sokmuştu. “Haydi sikelim şu oğlanı sırayla”, dedi sonra,”Daracık deliği, belli ki daha önce kimse sikmemiş” Ve sonrasında da saatler süren bir işkenceyi yaşadım…

Eve döndüğümde üstüm başım yırtılmış, giysilerim sperm lekeleriyle kaplıydı. Vücudumun her yeri morluklar ve çizikler içindeydi. Beni sadece sikmekle kalmamış, işleri bittikten sonra da evire çevire dövmüşler sonra da bir bayırdan aşağı dikenli çalıların içine yuvarlamışlardı. Babam bu halimi görünce, “Ne oldu Çetin?! Oğlum bu halin ne?!…”, dedi, “Kavga mı ettin?!”. “Ya ben artık böyle yaşamak istemiyorum baba, orospu çocukları bana tecavüz ettiler…”, dediğimi ve hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Babamın beni ilk defa kolların aldığını hissettim o gün, o da benimle ağlıyordu. Sonrasında babamın beni artık olduğum gibi kabullenmeye başladığını söyleyebilirim. Babam bana tecavüz eden çocukları bulmuş, balıkçı arkadaşlarıyla beraber bir gece alıp iyice dövdükten sonra denize atmışlar. Ertesi gün hiçbiri işe gelmemişti, kasabayı terk ettiklerini duydum daha sonra…. Babamın bana yakınlaşmasından sonra annem de nihayet beni sirk ucubesi gibi görmemeye başladı. Hem oğlu, hem de kızıydım onun. Artık benim “ne olduğum”, onun saklamak zorunda olduğu bir sır değildi. Bu durumumun onun başarısızlığından kaynaklanmadığını anlamıştı. Bir gün teyzemi aradım, uzun zamandır konuşmamıştık. “Nasılsın Çetin?”, dedi. “Bana Çetin deme. Belkıs’ım demeni istiyorum”, dedim. “Peki yavrum, güzel Belkıs’ım benim. Nasılsın?”, dedi. “Çok iyiyim teyze, bana mümkün olduğunca çabuk bir estetisyen doktor bulur musun?”, dedim hemen.

Mağazada çalışırken biriktirdiğim paraları gümüş renkli ışıl ışıl parlayan sırt çantama koyup soluğu Ceyda’nın evinde aldım. Aradan çok uzun zaman geçmişti ama Ceyda bana karşı soğuk davranıp da beni içeri almamazlık etmedi. Önce havadan sudan konuştuk. Sonra, “Olanları duyunca çok üzüldüm”, dedi, “Korkunç bir şey bu Çetin”. O da bütün kasaba gibi olanları öğrenmişti. “Önemi yok artık, boş ver, hepsi geçmişte kaldı”, dedim. Ceyda birden sarılıp öptü beni yanağımdan, “Seni çok özledim Çetin”, dedi. “Haydi daha fazla vakit kaybetmeyelim, gidiyoruz, sana bir hediyem var”, dedim. Beraber otobüse atlayıp teyzemin benim için bulduğu estetisyenin muayenehanesine vardık. Doktor Ceyda’yı muayene edip, “Artık lazerle bu izlerin hepsini yok edebiliyoruz”, dedi. Ceyda’nın yüzündeki gülümsemeyi görmek benim için her şeye değerdi… Estetik operasyonlardan sonra Ceyda hayal ettiği gibi bir şarkıcı olamadı belki ama biz hasta çocuklar için müzikli oyunlar oynayan amatör bir tiyatro topluluğuna katılıp yeniden beraber şarkı söylemeye başladık. Artık istediğim kadar parlak, ışıltılı, rengarenk kostümler giyebiliyorum sahnedeyken. Kimseden gizlenmeden, kimseye hesap vermeden, kimse tarafından ayıplanmadan ya da aşağılanmadan, duyduğum alkış sesleriyle bu halimle bile sevilmenin, kendimi tiyatro ile yeniden keşfetmenin mutluluğunu yaşıyorum. İşte ben bu’yum. Kimilerine gör Çetin, kimilerine göre Belkıs’ım. Sadece herkes gibi mutlu olmak isteyen bir insan. Başka bir şey değil.

Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Bir yanıt yazın